6 EKİM 1923 İSTANBUL’UN KURTULUŞU

6 EKİM 1923 İSTANBUL’UN KURTULUŞU

İtilaf Devletleri tarafından 13 Kasım 1918’de fiilen işgal edilen, tarih boyunca Türkiye’nin göz bebeği olan İstanbul’un işgalden kurtuluşunun 100. yılını kutluyoruz. Peki 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgal döneminde neler yaşanmıştı…

İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL’DA NELER YAŞANMIŞTI

İtilaf Devletleri (22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan tam 61 parçalık donanma) donanması, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros AteşkesAntlaşması’na dayanarak 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelerek Haydarpaşa önlerine demirledi.

15 Kasım günü itilaf devletleri filo komutanlığı ile İstanbul boğazlar komutanlığı arasında bir protokol imzalandı. Buna göre itilaf devletleri karaya asker çıkartarak müstahkem mevkileri işgal edecek sonrasında ise şehre girecekti. İstanbul’un işgal yılları böylece başlamış oldu.

İşgal güçleri İstanbul’a asker çıkarmaya başladıktan sonra şehirde bulunan başta sivil ve askeri okullar olmak üzere kamu binalarına ve Türklere ait binalara el koymaya başladılar. İşgal gücü askerlerinin konaklayacağı yerler olarak el konulacak binaların sayısı o kadar çoktu ki işgal güçleri kendi aralarında dahi anlaşmazlığa düşmekteydi. Bu amaçla Müttefikler Arası El koyma Komisyonu oluşturdular, el konulacak binaları beraberce belirleyip paylaşacaklardı.

İşgal güçleri kısa süre içerisinde başkent İstanbul’u denetimleri altına almaya başladılar. Mevcut Osmanlı hükümetine rağmen İstanbul’un yönetimine el koydular. Polis, sağlık, gıda, cezaevi, sansür, telgraf denetimi, levazım, pasaport, donanma, ordu komisyonları kurarak şehrin denetimini ellerine aldılar. Hızlı bir şekilde tutuklamalara giriştiler. Yüzlerce sivil ve asker tutuklandı. Yaşanan bu gelişmeler İstanbul hükümetinin şehirdeki otoritesinin kaybolmasına sebep oldu.

Şehri işgal eden itilaf güçleri şehrin en işlek caddelerinde askeri kıtalar ile gövde gösterileri yaparak İstanbul’da bulunan devlet erkanına ve halka buranın artık kendilerine ait olduğunu hissettirmeye çalıştılar. Bu gösteriler aynı zamanda şehirde yaşayan Müslümanların geleceğe dair ümitlerini yok etmeyi amaçlıyordu. Ayasofya’nın kiliseye çevrileceği haberleri, İstanbul’un ve boğazların uluslar arası bir komisyon tarafından yönetileceği ile ilgili çıkan haberler hep bu ümidi yıkmak içindi.

İşgal güçleri şehirde yaşayan halka ve sivil asker devlet erkanına her an psikolojik baskı yapmaktan geri durmadılar. İtilaf devletleri aldıkları bir karar ile Osmanlı askerlerinin rütbesi ne olursa olsun itilaf devletleri askerlerine sokakta rastladıkları zamanlarda selam vermeleri zorunluluğunu getirdi. Buna göre bir Osmanlı paşası yolda gördüğü herhangi bir itilaf devleti askerine rütbesi er olsa bile selam vermek zorundaydı. Tabiî ki Osmanlı paşaları bunu yapmadılar. İşgal gücü askerlerine selam vermemek için askeri kıyafetlerini çıkardılar ve görevlerine sivil elbiseler ile devam ettiler.

Sivil halkın yaşadıkları sıkıntılar ise günlük hayatın içindendi. Örneğin bir vatandaş tren veya vapur için birinci mevkide bilet almış olsa bile birinci mevkide gitmek hakkı her zaman için işgal gücü askerlerinindi. Halk kendi şehrinde esir muamelesi görmeye başlamıştı. Beşiktaş’tan Üsküdar’a geçmek için işgal kuvveti pasaport bürosundan vize almak zorunluluğu getirilmişti. İstanbullular kendi şehirlerinde bir yerden bir yere giderken pasaport ile gitmek zorunda kalmaya başladılar.

Şehrin her caddesine yayılan işgal gücünün gözetimi altında yaşayan İstanbul halkı ekonomik sıkıntılarla dabaş etmek zorunda kaldılar. Temel tüketim maddelerine ulaşılamadığı zamanlar oldu. Temel ürünlerinfiyatları beş yıllık süre içinde on kattan fazla arttı. İstanbul halkı işgal süresince bu konuda da önemli sıkıntılar yaşadı.

İZMİR’İN KURTULUŞU (9 EYLÜL 1922)’NDAN SONRAKİ GELİŞMELER

Türk Ordusu’nun İzmir’e girmesinden sonra Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu İtilaf Devletleri kontrolündeki tarafsız bölgeye doğru ilerlemeye başladı. Bunun üzerine Müttefik kuvvetlerde bulunan Fransız ve İtalyan birlikleri derhal geri çekildi. Çanakkale’de bulunan İngiliz birlikleri General Harrington’un emriyle savunma pozisyonu aldı.

İngiltere, Ankara Hükûmeti ile anlaşma yolları aramaya başladı. Ankara Hükûmeti İstanbul ve Çanakkale boğazlarının denetimini istedi. İngiltere başbakanı Lloyd George bu istekleri reddetti. Birliklere savaş pozisyonu alması emrini verdi. Fakat Harrington ateş açılmaması emrini verdi. Türk birlikleri, İngiliz direnişi ile karşılaşmadan tarafsız bölgeye girerek Çanakkale Boğazı’na doğru ilerlemeye başladı. Türklerle savaşılmasını istemeyen Winston Churchill’in başını çektiği bir grup bakan istifa etti.

Diğer taraftan İzmir’in Kurtuluşu’ndan sonra “Kurtuluş Savaşı’na karşı olması” ile tanınan Osmanlı Sadrazamı (Başbakanı) Damat Ferit Paşa 21 Eylül 1922’de ülkeden kaçtı.

6 EKİM 1923 İSTANBUL’UN KURTULUŞU

Mudanya Mütarekesi/Ateşkes Anlaşması (11 Ekim 1922) gereği Trakya topraklarının teslimi yapılırken Türkiye’yi temsil edecek kişi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ile Refet Paşa; İstanbul komutanı olarak da Millî Müdafaa Umumi Katibi Selahattin Adil Paşa görevlendirildi.

Refet Paşa, 19 Ekim tarihinde TBMM Muhafız Grubu’ndan 100 kişilik bir kuvvetle Gülnihal vapuru ile Mudanya’dan ayrılıp İstanbul’a geldi. Ardından “İstanbul Komutanı” sıfatıyla Selahattin Adil Paşa, 81. Alay ile İstanbul’a geldi. Refet Paşa ve Selahattin Adil Paşa’nın İstanbul’a gelmesine rağmen işgal sonlanmadı. Çünkü mütarekeye göre işgal kuvvetleri barış antlaşması imzalanmasından hemen sonra İstanbul’u boşaltacaktı.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra, 23 Ağustos 1923’ten itibaren İtilaf kuvvetleri İstanbul’dan ayrılmaya başladı. Son İtilaf birliği ise 4 Ekim 1923 günü Dolmabahçe Sarayı önünde düzenlenen bir törenle Türk bayrağını selamlayarak şehri terk etti.
6 Ekim 1923’te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul’a girdi ve işgal resmen sonlandı. İşgal 4 yıl 10 ay 23 gün sürdü.
Her yılın 6 Ekim’i böylece İstanbul’un kurtuluş günü olarak belirlendi ve kutlanmaya başlandı.

GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER….
13 Kasım 1918… Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a geliyor… Nereden geliyor? Adana’dan geliyor…Niye geliyor? Çünkü Saray onu görevden almış, “hemen gel” demiş? Niye almış?
Çünkü “Mondros Teslimiyetini tanımam, İskenderun’a çıkarlarsa İngilizlere ateş açarım” demiş…
Çünkü Saray’la bir hafta boyunca “telgraf savaşı” yapmış Mustafa Kemal…
Çünkü “Bu anlaşma ile İngilizler ülkeyi işgal eder, yakında kabineyi de belirler”demiş….
Saray “asi ve tehlikeli” bulduğu Mustafa Kemal’i Yıldırım Orduları Komutanlığı’ndan almış, başka görev vermemiş, acilen İstanbul’a çağırmış…
Mustafa Kemal 13 Kasım 1918 günü trenle Haydarpaşa’ya gelmiş…
Mustafa Kemal sonra Haydarpaşa’dan askeri motorla karşıya geçmek istemiş…
Ama tam o sırada İstanbul’u işgal eden düşman zırhlıları (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) peş peşe Boğaz’a girdiği için geçiş izni verilmemiş…
Mustafa Kemal, Haydarpaşa’da oturup çay içmiş, beklemiş…
Nihayet iki saat kadar sonra, köhne bir motorla (Kartal2 isimli İstimbot) Boğaz’a sıra sıra kale gibi demirleyen demir zırhlıların arasından karşıya yönelmiş Mustafa Kemal…
Geçerken zırhlılara şöyle bir bakıp “Geldikleri gibi giderler” diye mırıldanmış…
Yanında yaveri Cevat Abbas… “Bunu siz yapacaksınız komutanım” demiş…
Mustafa Kemal gülmüş… “Bakalım” demiş…
“Geldikleri gibi giderler…”
Osmanlı Sarayı ve Padişah teslim olmuş, İttihatçı liderler kaçmış, ordular dağıtılmış, başkent İstanbul Fatih’ten sonra (1453) ilk kez düşman tarafından işgal edilmiş…
Bu şartlarda Mustafa Kemal’in dudaklarından dökülen bu üç sözcükteki muazzam direniş ruhu üzerine sadece bir an düşünün….
“Geldikleri Gibi Giderler” dedi; dediği gibi oldu!……
Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918’de içinde “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylediği “Kartal2” isimli tarihi “istimbot” 2018 yılında Tuzla Çiçek Tersanesi’nde oldukça yıpranmış olduğundan, tekne restorasyon sonrası müzeye yollanmıştır.
İSTANBUL’UN KURTULUŞU’NU KURU BİR MESAJLA GEÇİŞTİRDİLER
Yakın tarihlere kadar okullar tatil edilerek görkemli törenlerle kutlanan İstanbul’un Kurtuluşu, son yıllarda İstanbul Valiliği’nin resmi sitesinde yayınlanan kuru bir mesajla geçiştirilmektedir.
İstanbul’un Fethi (29 Mayıs1453) her yıl görkemli törenlerle ve şatafatlı beyanatlarla kutlanırken, İstanbul’un Kurtuluşu (6 Ekim1923) törenlerine neden önem verilmez? İkisi de biz Türklerin tarihidir ve gururudur. Ama bu Osmanlı hayranlığına karşın Cumhuriyet dönemi düşmanlığı veya ayrımı nedir?

İstanbul’un düşmandan kurtuluşunun 100. yılını kutlar, Atatürk ve şanlı Türk Ordusu’nu minnet ve saygıyla anarım!

Recep YILDIZ
Em.Top.Kur.Alb.
TESUD Tekirdağ Şube Başkanı

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.