CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN

CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN

CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN!
29 EKİM: “EN BÜYÜK BAYRAMIMIZ”
Cumhuriyet Bayramı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına her yıl 29 Ekim günü Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta kutlanan bir millî bayramımızdır.
2 Şubat 1925’te, Hariciye Vekaleti’nce (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim’in bayram olması önerilmiş ve bu teklif 19 Nisan’da TBMM tarafından kabul edilmiştir. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925’ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku’nda, bu günü ‘’en büyük bayram’’ olarak nitelendirmiştir.
Bu yıl cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü kutlamaktayız.
CUMHURİYETE GİDEN YOL
Yıldönümü münasebetiyle Cumhuriyete giden yolu sizlere kısaca hatırlatmak istiyorum.
Cumhuriyet Arapçada “cumhur” kelimesinden gelen halk, ahali anlamına gelmektedir. Cumhuriyet milletin egemenliğini kendi elinde tutması ve yönetmesi demektir. Mustafa Kemal cumhuriyet düşüncesine her zaman ilgi ve yakınlık duymuş, özellikle de Fransız ihtilaliyle ilgili bilgi ve eserler O’nu derinden etkilemiştir.
Mustafa Kemal kurtuluş mücadelesini başlatmak için Samsun’a ayak bastığı daha o ilk günlerde Türk milletine olan o güvenini “Millet tek vücut olup egemenlik esasını ve Türklük duygusunu hedef tutmuştur” diyerek açıkça ortaya koymuştur.
Amasya Genelgesinde “Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracak” ifadeleriyle kurtuluş mücadelesinin başladığı daha o ilk yıllarda cumhura ve cumhuriyete olan bütün inancını ortaya koymaya başlamıştır. Yine Erzurum Kongresiyle ilgili hazırlık çalışmalarının yapıldığı günlerde Mutafa Kemal’in yaveri Mazhar Müft Kansu Atatürk’e “Kurtuluş mücadelesi sonrası başarı sağlandığında hükümet şekli ne olacak”? diye sorar. Bu soruya Mustafa Kemal’in cevabı gayet açık ve nettir:
“Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır” diyerek kurtuluş mücadelesiyle birlikte kurulacak devletin yönetim biçiminin cumhuriyet olacağı düşüncesinin kafasında yer aldığı görülmektedir
Mustafa Kemal Ankara’ya geldikten sonra 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisini toplayarak Cumhuriyete giden yoldaki ilk adımı atmış oldu. 20 Ocak 1921’ de ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu çıkarılarak devletin yasama ve yürütme ile ilgli tüm yetkiler TBMM tarafından yürütülür.
TBMM öncelikle hilafet ve saltanatı çıkarılan yasalarla ortadan kaldırır. Artık cumhuriyet yolunun üzerindeki en önemli engeller temizlenmiş, bu yol aydınlığa ve cumhuriyete ulaşacak hale getirilmiştir.
Atatürk artık sıranın “Cumhuriyetin ilanına” geldiğine karar verir ve bu kararını da 28 Ekim 1923 akşamı düzenlenen yemekte:
-“Yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz”, diyerek bu tarihi kararını açıklar. Cumhuriyetin ilanının kabul edilmesi için ilk anayasamız olan Teşkilat-ı Esasiye kanunun bazı maddelerinde değişiklik yapılması gerekmektedir. O gece hemen bir kanun tasarısı hazırlanır. Yasada yapılacak değişiklikler ortaya konur. Anayasa’nın 1. Maddesine: “Türkiye devletinin şekli-hükümeti cumhuriyettir” cümlesi eklenir. Anayasanın yine bazı maddeleri değiştirilerek “Cumhurbaşkanını meclisin seçeceği, başbakanı ise cumhurbaşkanının atayacağı” hükmü konulur. Ertesi gün toplanan TBMM büyük bir coşkuyla 29 Ekim 1923’de cumhuriyeti kabul eder ve tüm dünyaya ilan eder. Böylece cumhuriyete giden yolda “son kutlu adım da” atılmış olur.
CUMHURİYET NEDEN 29 EKİM’DE İLAN EDİLDİ?
Cumhuriyet neden 29 Ekim’de ilan edildi? Bu soruyu Fahrettin Altay, Atatürk’e sormuş, şu yanıtı almıştır:
”Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”
Atatürk neden 29 Ekim tarihini seçti? Atatürk 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin bir anlamda öcünü almak için 30 Ekime 1 gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, mağrur ve galip batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum! Sizden bir gün öndeyim. Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız!” demiştir.
ATATÜRK’Ü CUMHURİYET’E YÖNELTEN SEBEPLER NELERDİ?
Kurtuluş mücadelesinin kahramanı, modern Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü cumhuriyete yönelten sebepler nelerdi? Konuya bir de bu çerçeveden baktığımız zaman: Atatürk gençlik yıllarından itibaren cumhuriyeti benimsemiş içine sindirmiş, hayatı boyunca hep bu özlemle yaşamıştır.
Cumhuriyet biçimi, Atatürk’e göre “Türk ulusunun tabiat ve adetlerine en uygun idare şeklidir”. Atatürk’ün Cumhuriyete uygun düşüncelerinin başında; “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın bu kıymetli mirasından olan istiklal ile yaratılmış bir insanım” diyerek istiklale olan düşkünlüğünü açıkça dile getirmiştir. Atatürk’ün; “Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir” sözleriyle de cumhuriyetin en önemli özelliğinin, milletin egemenliğine dayanması ve demokrasiyi savunması olduğunu görerek cumhuriyeti benimsemesine neden olmuştur.
Yukarda ifade etmeye çalıştığımız ifadeler, Atatürk’ü cumhuriyete götüren ve cumhuriyet fikrine yönelten sebepler arasında gösterilebilir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hepimizin bildiğine inandığım Onuncu yıl nutkunda: “Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir” sözleriyle cumhuriyetin fazilet olduğunu, cumhuriyet idaresinin faziletli ve namuslu insanlar yetiştireceğini dile getirmiştir. Atatürk çok zor şartlar altında, bin bir güçlükle kurulan cumhuriyete sahip çıkılması gerektiğini savunmuş ve her zaman cumhuriyetimizle övünmüştür. Cumhuriyetin kolay kazanılmadığını ise şu sözleriyle de açıkça ortaya koymuştur:
“Cumhuriyetimiz bedava kazanılmış değildir, bunu elde etmek için çok kan döktük, her tarafa kırmızı kanımızı akıttık”.
(1923) 30 EKİM, CUMHURİYETİN İLK SABAHI…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nüsufu 13 milyon. 6 milyonu hasta.
11 milyon insan köylerde yaşıyor. 40 bin köy var, 37 binin de okul yok, postane yok dükkan yok
Ortama ömür 40. 41. yaşını görene maşallah deniliyor.
Memlekette sadece 337 doktor var. 40 bin köy var ama ebe sayısı sadece 136
Ülkeyi yeniden inşaa etmek gerekiyor kiremit bile yok. Limanlar madenler yabancıya ait.
Osmanlıdan kala kala 4 fabrika kalmış: (Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri.)
Kişi başı milli gelir 45 dolar. Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus da var.
Bunun yanında zaten dökülüyoruz. Mubadele ile 400 bin insan geliyor. Gelen her iki çocuktan biri yollarda at arabalarında hayatını kaybediyor. Mübadele ile gelip mağarada kalanlar var.
Kadın insan değil Cumhuriyetten önce; Eşit eğitim hakkı yok, Meslek edinme hakkı yok, Boşanma hakkı yok, Velayet hakkı yok, Seçme hakkı yok, Seçilme hakkı yok, Gebeliği önleme hakkı yok, Doğum izni yok, Kızlık soyadını kullanma hakkı yok, Kadın, kendisine miras kalan mallar üzerinde tasarruf hakkı yok
Kimi alaturka saat, kimisi zevalli saati kullanıyor. Kimisi hicri takvim, kimisi rumi takvim kullanıyor
Dirhem, okka, çeki var. Arşın, kulaç, fersah var. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uyduruyor, ne uzunluğumuz
600 sene Türkçe’mizin ırzına geçmişler. Arapça Farsça harmanlanmış Osmanlıca diye bişey çıkarmışlar.
Harf devrimi yapıldı bir gecede cahil kaldık diyorlar değil mi?
İbrahim mütaferrikadan (1674-1745) beri 150 yılda basılan kitap sayısı 417
Bunların çoğu da gayri müslüm matbaasında basılıyor.
Voltaire bir kitabında (12. Charles’in Tarihi) diyor ki; “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır.”
Şerefsiz bu Voltaire!…
Erkeklerin sadece yüzde 7 si, Kadınların sadece binde 4’ü okuma yazma biliyor.
Okur yazar erkeklerin ezici çoğunluğu, subaylar ve gayrimüslimden oluşuyor.
Toplam 4894 İlkokul. Sadece 72 ortaokul, ve 23 lise var. Başkent ankarada mesela lise sayısı sadece 2
Türkiyenin bütün liselerinde sadece 230 kayıtlı kız öğrenci var.
Ülkede sadece 1 tane üniversite var. O da Darilfünün. Medreseden hallice.
ATATÜRK, KENDİ EL YAZISIYLA 30 EKİM 1923 SABAHI İSMET PAŞAYA MEKTUP YAZIYOR
“Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev var.
Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
Allah yardımcımız olsun…”
SONUÇ OLARAK
Mustafa Kemal’e dil uzatan vatan hainidir.
Bu yıl 100. yılını kutladığımız cumhuriyetimizin öyle çok ta kolay kurulmadığı, cumhuriyete giden yolda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının akıl almaz mücadeleler vererek bu yoldaki engelleri aşıp kutlu sonuca ulaştığı, bu sonuca ulaşırken de “çok kanlar döküldüğünü unutmamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
Daha nice 29 Ekimler görmek ve kutlamak en büyük dileğimiz olsun!
En büyük Bayramımız Kutlu Olsun!

Recep YILDIZ
Em.Top.Kur.Alb.
TESUD Tekirdağ Şube Başkanı

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.