ERTUĞRUL FIRKATEYNİ
Günümüzdeki Türk – Japon dostluk ilişkileri; 1871 ve 1881 yıllarında Japon devlet adamlarının Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a yaptıkları ziyaretlerle yeşermiş olmasına rağmen iki millet arasındaki ilişkinin gerçek anlamda başlaması bundan 133 yıl önce Sultan II. Abdülhamid tarafından Japonya’ya gönderilen ve dönüş yolculuğunun henüz başlarında talihsiz bir şekilde batan Ertuğrul firkateynin ziyaretine dayanır.
II. Abdülhamid, uyguladığı dış politikanın bir gereği olarak Rusya’ya karşı önemli bir müttefik kazanmak, Japonya ile yeni yeni başlayan dostluğu sağlamlaştırmak istiyordu. Zira o dönem itibariyle uzak doğuda Rusya ve Japonya arasında yaşanan gerilim doğal olarak Osmanlı ve Japonya’yı her ne kadar dünyanın çok farklı noktalarında da olsalar bayraklarında hilal ve güneş gibi iki kardeş nesneyi barındıran bu iki milletistratejik ortak yapmaktaydı. Nitekim bu ortaklığın daha da genişlemesi için Sultan Abdülhamid’in aradığı fırsat, Japon orduları komutanı ve aynı zamanda İmparator Meji’nin amcası olan Prens Komatsu ve eşinin Ekim 1887’de İstanbul’u ziyaret etmek istemesi ile ortaya çıktı.
Japon Prensin ziyaret isteği Sultan II. Abdülhamid tarafından kabul görmüş ve nezaketle karşılanmıştı. Prens Komatsu ve heyeti, Göksu Kasrında misafir edildi, Yıldız Sarayında Padişah, Sadrazam ve ilgili bakanlarla görüşmeler gerçekleştirdi. Prens Komatsu, İstanbul’da kaldığı süre boyunca karşılaştığı büyük ilgi ve samimiyetten son derece memnun kalmıştı. Nitekim ülkesine geri döndüğünde bu yakın ilgi ve gördüğü misafirperverlikten dolayı şükranlıklarını bildirmek maksadıyla,Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamid’e muhtelif hediyelerle beraber Japonların en büyük devlet nişanı olan Krizantem Nişanını gönderdi. Osmanlı Devleti’de Komatsu’nun ziyaretini ve hediyelerini karşılıksız bırakmamak ve her bakımdan gelişen Japonya ile siyasi ilişkileri sağlamlaştırmak amacıyla Japon İmparatoruna bazı nişanlar ve hediyeler sunmak için Japonya’ya bir ziyaret yapılmasınakarar verdi.
Bu ziyaret,o dönemde dış politikada yapılması gereken bir hamle olarak görülmüştü. Zira her ne kadar Japonya; Rusya’ya karşı doğal bir stratejik ortak olsa da aynı zamanda Japonya’ya giden yol güzergahında bulunan Müslüman toplumlarla manevi bir bağ kurmak ve geliştirmek yarının siyasi hayatında önemli bir yer tutacaktı. Böylelikle Sultan II. Abdülhamid, bölgeye göndereceğ¬i bir askeri gemi ile, hem Japon imparatorunun nişanına karşılık vermeyi, hem de Hint okyanusuna kıyısı olan, ancak Arap olmayan Müslüman toplulukların yaşadığ¬ı Hindistan, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerdehalifenin bayra¬ğını sergileyerek, Osmanlı sultanının sadece Arapların değil tüm İslam aleminin halifesi olduğunu göstermek istiyordu.
Ancak Osmanlı hariciyesi, Ertuğrul Fırkateyninin yapacağı seferin amacını;o yıl mezun olan Deniz Harp Okuluöğrencilerine Okyanus ve Uzakdoğu’yu tanıtmak olarak ifade etmekteydi.
Siyasi olarak tüm zemin hazır olması akabinde, Osmanlı donanması içinde durumu en iyi olan gemiler gözden geçirildi ve kısa süre içinde Ertuğrul Fırkateyni’nin bu uzun seferi başarı ile yapabileceği görüşü Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa tarafından Sultan II. Abdülhamid’e iletildi.
Ertuğrul Fırkateyni 1863 yılında İstanbul’da inşaa edilmiş, ahşap tekneli, 79 metre boyu, 15,5 metre eninde hem yelken hem de motor gücüyle hareket kabiliyetine sahip olan bir fırkateyn idi. Bahriye nezareti, Ertuğrul fırkateyninin Haliç’te uzun yolculuk için bakım çalışmasına alındığı sırada gemide görev yapacak olan personeli de titizlikle seçmekteydi. Yapılan çalışmalar sonucunda Ertuğrul Fırkateyni’ne komutan olarak birkaç dil bilen ve üst düzey devlet görüşmelerine vakıf bir karakter olan Miralay Osman Bey getirildi. Geminin kaptanı olarak da donanma içerisinde oldukça sevilen ve saygı duyulan bir subay olan Tekirdağlı Yarbay Ali Bey atandı. Kaptan yardımcılığına ise bir başka Tekirdağlı Yarbay Cemil Bey ve dördüncü kaptanlığına da yine Tekirdağlı Binbaşı Ömer Bey tayin edildi.Bunun yanında yaklaşık 50 subay, 407 er, çeşitli sivil görevlilerle birlikte Ertuğrul firkateyninde görev yapan mürettebat sayısı 607 kişiye ulaştı.
Seyir hazırlıklarına ilave olarak, tüm personele ikişer adet aynı renk fes, ikişer takım kışlık, dörder takım yazlık elbise ve üçer çift ayakkabı verilmiş, gidilecek limanların fotoğraflarını bastırmak üzere bir fotoğ¬rafhane tesis edilmiş, açık denizlerde taze et ihtiyacını karşılamak için 4-5 büyükbaş hayvan ve yeteri kadar koyun alabilecek bir a¬ğıl oluşturulmuş, fesleri kalıplamak için top ambarında mangal kömürü ile çalışacak bir kalıphane dahi kurulmuş ve gemi personelinin altı aylık maaşları da peşinen ödenmişti.
Yapılan hazırlıkların sonunda Ertuğrul Fırkateyni 14 Temmuz 1889 günü İstanbul’da önce Haliç sonra ise Sarayburnu açıklarında yapılan törenledenize açıldı.İzleyeceği güzergâh ise; İstanbul, Marmaris, Port Said, Süveyş Kanalı, Cidde, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Hong Kong ve ardından Japonya’dakiNagasakilimanı, Kobeve nihayetinde son durağı Yokohama limanı olacaktı.
Ertuğrul, uğrayacağı felaketin ilk işaretini 29 Temmuz 1889 tarihinde Süveyş kanalını geçerken aldı. Gemi, kanaldan geçerken alınan rehber kaptanın hatalı manevrasıyla kuma saplandı ve dümeni kırıldı. Bu talihsizlik İstanbul’da da bir korkuya sebep oldu. Bir aralık gemi komutanı Osman Bey’in birkaç zabitle birlikte posta vapuruna binip Japonya’ya gitmesi düşünüldüyse de bu fikirden kısa sürede vazgeçildi. Nitekim Ertuğrul’un Süveyş tersanelerinde tamiri yapıldıktan sonra 23 Eylül 1889 tarihinde Cidde’ye yola çıktı. Cidde’den sonra 7 Ekim’de Aden’e, 20 Ekim’de Bombay’a, 1 Kasım’da Kolombo’ya ve 15 Kasım’da da Singapur’a ulaştı. Ancak Ertuğrul’un özellikle Hindistan limanlarına yaptığı ziyaret Avrupa’nın hasta adam olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti için tam bir gövde gösterisi oldu. Zira Ertuğrul’un taşıdığı sancak uğradığı her limanda Müslüman yöre halkının büyük tezahüratı ve ilgisiyle karşılanıyor, Osmanlı bahriyelileri sevgi seli içinde kayboluyordu. AyrıcaOsmanlı subay ve erlerinin üniforma ve feslerinin muntazamlığı yerel basının dikkatini çekmekte, gazeteler günlerce Ertuğrul fırkateyni ve Osmanlı bahriyelileri hakkında övgü dolu haberler yapılmaktaydı. Bu surette Ertuğrul’u ziyaret etmek ve Osmanlı denizcilerini görmek isteyen binlerce kişi limanlarda yoğun kalabalık oluşturuyordu. Ertuğrul mürettebatı ise bu izdiham selini son derece dikkatli bir şekilde idare ediyor ve kimsenin mağdur olmaması için üstün bir gayretle çabalıyordu. Bununla birlikteErtuğrul, Hint sahillerinde kaldığı kısıtlı süre zarfında dahi milyonların gönlünü fethetme başarısını gösterdi.
Ertuğrul firkateyni kötü hava ve kömüre olan ihtiyaç nedeniyle Singapur’dan 22 Mart 1890’da hareket ederek 26 Nisan’da Hong Kong’a ulaştı. 22 Mayıs’ta Nagasaki’ye ve 7 Haziran 1890’da da İstanbul’dan ayrılışından yaklaşık on bir ay sonra son durağı olan Yokohama Limanı’na vardı.
Japonya’ya varan Fırkateyn Komutanı Mirliva Osman Paşa, Tokyo’ya geçmiş ve 13 Haziran 1890 tarihinde Japon İmparatoru Meiji ile görüşerek, II. Abdülhamid’in mektubunu,beraberindeki hediyeleri ve Osmanlı nişanınıtakdim etmişti.
Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’da bulunduğu süre içerisinde gemide kolera baş göstermiş ve gemi otuz üç gün limanda karantinaya alınmıştı. Gemide 35 kişi hastalığa yakalanmış ve maalesef 11 kişi hayatını kaybetmişti.
Ertuğrul Fırkateyni Japonya’da üç ay kaldıktan sonra 15 Eylül 1890 tarihinde Japonya’nın Yokohama şehrinden İstanbul’a hareket etti. Gemi hareket ettiği gece büyük bir kasırgaya tutuldu. Kasırga gemiye zarar verdi ve Ertuğrul Fırkateyni su almaya başladı, 16 Eylül 1890 tarihinde Oşida adası civarında Kaşinozaki burnunda kayalara sürüklendi ve kayaklıklara çarparak ikiye bölünerek battı.
Kazada gemi kumandanı Mirliva Osman Paşa, Tekirdağlı hemşerilerimizErtuğrul Fırkateyni kaptanları, Yarbay Ali,Yarbay Cemil ve Binbaşı Ömer Bey dahil olmak üzere 526 kişi şehit olmuş, 69 kişi kurtulmuştu. Kurtulanlara ilk yardımı Kaşinozaki Feneri görevlileri ve Oşhima köylüleri yaptı. Şehit olanların naaşları Kaşinozaki Feneri yakınlarında bir tepeye defnedilerek ilk Ertuğrul Şehitliği inşa edildi. Oşhima’dan Kobe’ye getirilen yaralılar İmparator Meji tarafından gönderilendoktorlar tarafından tedavi edildi. Ertuğrul firkateyninde şehit olanların aileleri için 5 Ekim 1890 tarihli padişah emri ile yardım kampanyası başlatıldı. Ertuğrul kazazedeleri iyileştikten sonra Japon İmparatoru tarafından görevlendirilen Hiei ve Kongo adlı savaş gemileri ile 2 Ocak 1891’de İstanbul’a getirildi. Japon gemileri 23 Mayıs 1891’e kadar İstanbul’da kalarak ülkelerine geri döndü.
Türk Japon ilişkilerinin başlamasında önemli bir rolü olan, Osmanlı sancağını ve Türk kimliğini uzak diyarlarda duyurmak için yola çıkan ve bu uğurda şehit olan tüm subay ve erlerin ruhları şad olsun.