TARIMSAL ÖĞRETİMİN 177. YIL DÖNÜMÜ ETKİNLİKLERİ

TARIMSAL ÖĞRETİMİN 177. YIL DÖNÜMÜ ETKİNLİKLERİ
Tarımsal Eğitim ve Öğretimin 177. yıldönümü sebebiyle gerçekleştirilen etkinlikler kapsamında; Ziraat Mühendisleri Tekirdağ Şubesi tarafından Saat: 10:00 ‘da Tarihi Valilik Binası Atatürk Anıtına Çelenk Sunumu yapıldı. Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Şube Başkanı Dr. Cemal POLAT gerçekleştirdi. Ayrıca S.paşa Gazeteciler Dernek Başkanı Abdullah Yalçın 10 Ocak ÇAlışan Gazeteciler Günü Dolayısıyla günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yaptı.
blank blank
Ardından Şube Hizmet Binası Toplantı Salonunda Konuşmacı olarak ADAMA Türkiye CEO’su Dr. Cenk SARAÇOĞLU’nun sunumu ile “Özel Sektörün Tarımsal Öğretimden Beklentileri ” konulu bir panel gerçekleştirildi. Panele üyeler ve öğrenciler katılım sağladı.
     

Cemal POLAT burada yaptığı konuşmada;

10 Ocak 1846 tarihinde İstanbul Yeşilköy’de” Ayamama Ziraat Mektebinde” başlayan “Tarımsal Eğitim ve Öğretimin 177. Yıl dönümünü kutluyoruz.

Geçmişte gerek Ziraat Fakültelerinde ve gerekse Tarım Meslek Liselerinden mezun olan Türk Tarımına hizmet etmiş tüm meslektaşlarımızı saygıyla, minnetle; aramızdan ayrılanları da rahmetle anıyoruz.

Bugün aynı zamanda “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” ‘nü şahsım ve TMMOB adına kutlar, başarılarının devamını dilerim.

  1. yüzyılda değişen Dünya’da, toplumların hayatında önemli yeri olan tarımsal yükseköğretimde de değişim arayışları sürmektedir.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyi, ekonomik ve siyasi yapıların yanında sahip olduğu tarımsal özelliklere bağlı olarak, tarımsal yükseköğretimde önemli farklılıklar söz konusudur. Küreselleşen dünyada küresel eğitimin bir parçası olmakla birlikte değişim için yerel koşulların da göz önüne alınması gerekmektedir.

Türkiye’de sistemli ve belirli bir disiplin içinde yürütülen Tarımsal Eğitim ve Öğretim faaliyetlerinin tarihçesi 1846 yılına kadar uzansa da, bugünkü durumu ile tarımsal eğitim ve öğretim aradan geçen zaman dikkate alındığında gelmesi gereken düzeye ve gelişmişliğe ulaşamadığını; hatta 1993 yılı reform sonrası ortaya konan eğitim yapısından bile geri kaldığını, eğitimde öğrencilere gelişmiş ülkelerdeki çeşitliliği sunamadığını üzüntü ile itiraf etmek gerekir. Buna paralel olarak; bilinçsiz ve programsız bir şekilde alt yapı ve kadro yetersizlikleri ile açılan 46 adet Ziraat Fakültelerinin yürüttüğü eğitimdeki kalite faktörü gibi bu önemli sorunda gündeme gelmiştir.

Dolayısıyla, Türkiye’de vakit geçirmeden statik tarım eğitiminin terk edilmesi, günün ihtiyaçları doğrultusunda bilimsel ve teknolojik ilerlemeler dikkate alınarak yeniden yapılanmaya bir an önce geçilmelidir.

Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Milli Ekonominin Temeli Ziraat’tır” Şiarı ile tarıma verdiği önem ile; ülke tarımının bir sektör haline gelmesini sağlamış temel besin maddelerini dışarıdan alan bir ülke ilerleyen yıllarda üreterek “kendi kendine yeten” ve ihracat yapar bir konuma gelmiştir.

Ancak 1980 yılından sonra uygulanan neoliberal politikalar, IMF ve Dünya Bankası gibi emperyal güçlerle yapılan anlaşmalar tarım sektöründe şok etkileri yaratmıştır. Bugünlerde dışa bağımlı olan tarım sektörünün alt yapısı hazırlanmıştır. Dünya’nın her tarafında doğal olarak desteğe ihtiyacı olan çiftçiler, bu anlaşmayla desteklemelerden yoksun bırakılmıştır.

Tarımda yeniden yapılandırma projeleri adı altında, üreticiyi destekleyen tüm “Tarımsal KİT” ‘ler kapatılmış ve yağmalanmış, üretici desteklemelerden yoksun bırakılmış, tüccar karşısında savunmasız hale düşürülmüştür.

Gümrükler sıfırlanmış A’dan Z ‘ye tüm tarım ürünleri ithal edilmiş, çiftçinin rekabet gücü kırılmış, çiftçi tarımdan küstürülmüştür.

2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. Maddesindeki tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın Milli Gelirin %1’inden az olmayacağı hükmüne rağmen; bugüne kadar %0,05 ‘i geçmemiş ve bir yıl gecikmeli ödenmektedir.

Bu durum çiftçilerin ektiğinden para kazanamaz hale gelmesine, girdi fiyatlarındaki astronomik artışlara yetişemez duruma gelmesine, neden olmuştur. Kredisini ödeyemeyen çiftçinin tarlasına, traktörüne el konulmuştur.

Geçinemeyen çiftçi tarlasını ekemez duruma gelmiş ve üretimi terk etmek zorunda kalmıştır. Çiftçiliği bırakanların sayısı son 15 yılda %25’i geçmiştir. Bu seneki girdi fiyatlarındaki astronomik artışla bu oran daha da artacaktır. Ekilemeyen arazi büyüklüğü Konya ili yüzölçümünden fazladır.

İçinde bulunduğumuz Pandemi sürecinde tarım ürünlerinin, gıdanın ve beslenmenin önemi, dolayısıyla tarımın ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılmıştır. “Paramız var ki alıyoruz” zihniyeti bu dönemde iflas etmiş, her ülke ürettiğini kendi halkı için saklamaktadır.

Bugün yaşananlar tarım sektörünün ihmal edilmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. Dışa bağımlı bir tarım sektörü ülkenin geleceği olamaz. Tarımda derhal bir üretim seferberliği başlatılmalı, gecikmeden somut önlemlerle üretim ekonomisine geçilmelidir.

Gelecek güzel günlerin mesleğimizin, Türk Tarımının ve Çiftçisinin olması dileğiyle, saygılar sunarım.dedi.