MİLLİ EKONOMİ MODELİ VE SOSYAL DEVLET/MİLLİ DEVLET

MİLLİ EKONOMİ MODELİ VE SOSYAL DEVLET/MİLLİ DEVLET

MİLLİ EKONOMİ MODELİ VE SOSYAL DEVLET/MİLLİ DEVLET
1. Modelin Tanımı ve Temel Kavramlar
İnsanı tam manası ile tarif etmeden onunla ilgili hiçbir meseleyi çözüme kavuşturamayız. İnsanın fıtratından yola çıkarak ona uygun bir modeli hayata geçirmeden ona faydalı olmak mümkün değildir.
Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi ve ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, harcamalarını borçlanmadan temin edebilmesinin adı ve formülüdür. Bu manada Milli Ekonomi Modeli ülkelerin kalkınmasının, ekonomik bağımsızlığın tek (yegâne) yoludur.
“Kaynakların sınırsız, ihtiyaçların sınırlı ama ihtirasların sınırsız” olduğunu tespit ettiğimizde, kapitalizmin daha temelden meseleye yanlış yaklaştığını görmek zor olmayacaktır. Çünkü kapitalizm, kaynakları sınırlı, insan ihtiyaçlarını sınırsız görmektedir.
Artan nüfusun ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılanamayacağı yanılgısı, kapitalist anlayışı toplumun çok az bir kesiminin çıkarlarına odaklanmaya yöneltmiştir. Bu yanılgı paraya sahip olma ve paradan para kazanma (faiz)isteğini beraberinde getirmektedir. Bu sebeple kapitalist anlayış azınlıkların mutlu olduğu, fakat çoğunluğun fakirlik ve açlık çektiği bir modeldir.Kaynakların kıt olmadığından yola çıkılarak bu kaynaklardan adilane bir şekilde herkesin istifade edeceği bir sistem hayata geçirmek mümkündür.
Kapitalist anlayışlar kaynakların sınırlı olduğundan yola çıktığı için üretime odaklanmıştır. Mal ve hizmetlerin adilane dağıtılması yerine, mutlu azınlığın faydasına sunulması da bu mantığın sonucudur. Oysa Milli Ekonomi Modeli “tüketim yanlısı bir model”dir. Bundan kasıt, toplumu oluşturan bireylerin tamamının “kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettireceği seviyeye”çıkartılmasıdır.
Kapitalist ekonomilerde, paranın faizle birlikte piyasalardan çekilerek stoklanması, paranın asıl vazifesini ifa etmesine engel olduğu gibi, parayı elinde tutanları piyasalara hâkim kılmaktadır. Bu sebeple faiz, Milli Ekonomi Modeli’nde bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Faiz, gelir dağılımdaki dengeyi bozduğu gibi üretim ile tüketimi de engeller.
Mevcut sistemde para basma yetkisi Merkez Bankası’ndadır. Merkez Bankası bastığı parayı bankalara faizle satar. Bankalar da vatandaşa ya da firmalara kredi adı altında faizle satar. Yani para üreticinin/tüketicinin eline gelinceye kadar üzerine iki defa maliyet yüklenir. Bundan daha da vahimi; bankalar kendilerinde olmayan mevduatları “kaydi para” adı altında üretip kullanmakta ve bu parayı piyasaya kredi olarak sürmektedirler. Bu para karşılıksız üretildiği için piyasada fiyatları şişirerek enflasyona neden olmaktadır. Ayrıca bu sistem, bir sonraki bölümde bahsedeceğimiz, devletin basılan paradan senyoraj geliri elde etmesine engel olup, bu gelirin bankalara aktarılmasına neden olur.
Kapitalist anlayışlar, bankaların kaydi para üretmesini desteklerken, merkez bankalarının emisyon ile parasal hacmi arttırmasına karşı çıkmaktadır. Dolayısı ile para talebi, maliyetli para ile karşılandığı için, kapitalist anlayışlara “faiz modelleri” de diyebiliriz.
Milli Ekonomi Modeli ise, kaynakların ve paranın tekelleşmelerini engelleyerek, herkesin rahatlıkla ulaşacağı bir ortamın oluşmasını sağlamaktadır. Paranın serbest dolaşımı, proje sahibi herkesin üretim yapabileceği bir zemini oluşturduğu gibi, bireylerin kabiliyetlerinin açığa çıkmasına da imkân tanımaktadır. Paranın ve kaynakların tekelleşmesinin önlenmesi maliyetleri de aşağıya çekmektedir. Paranın, maliyetsiz (faizsiz) ve herkesin sahip olacağı bir hale getirilmesi Milli Ekonomi Modeli’nin en önemli unsurlarındandır.
Gelir dağılımında belli bir dengeyi sağlayamayan büyümeler, gerçek manada bir büyüme değildir. Bu sebeple hedef, toplumun bir kesiminin değil, tamamının refah düzeyini yükseltmektir. Gelir dağılımındaki dengeyi bozan “para ile para kazanma” yerine, toplumun her kesimine fayda sağlayan “üretim ile para kazanma” mantığı, modelin hâkim unsurudur.
Bu bilgiler doğrultusunda, kapitalizm olsun, sosyalizm olsun hiçbir modelin insanlığa huzur getirmesinin mümkün olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Bugün dünyada hâkim olan bu görüşler, mutlu azınlıkları çıkardığımızda insanlığa dünya hayatını zindan etmektedir.
Kapitalist anlayışların, yapısal yanlışlardan dolayı şu üç meseleyi çözmesi mümkün değildir;
1) Gelir dağılımında denge,
2) Sürekli büyümenin yakalanması,
3) Tam istihdamın sürekli sağlanması.
Her üçü de ekonomi politikaları için olmazsa olmaz hedeflerdir. Ancak, kapitalist modeller bunlara ulaşamadığı gibi, artık gelir dağılımında dengesizliği, eksik istihdamı ve belli dönemlerde ekonomilerin krizlere girmesini doğal karşılamaktadır.Dünyada 1970-2007 yılları arasında 425 finansal kriz yaşanmıştır. Bunun da temel sebebi para sistemidir.
Para, kapitalist anlayışlarda sadece bir değişim ve değer saklama aracı olarak görülmüştür. Oysa paranın çok önemli iki özelliği şu ana kadar yeterince ifade edilmemiştir;
1) Birincisi, paranın bir tahrik unsuru olarak işlemci özelliği (üretimi ve tüketimi tetiklemesi),
2) Bir diğeri de paranın üretilen mal ve hizmetlerin karşılığı olma vasfıdır.
Kapitalist sistemin gelişmekte olan ülkelere dayattığı yanlış bir uygulama da “para basarsanız enflasyon olur” algısıdır. Eğer üretim artmadan para basılırsa enflasyon artar. Eğer yeterli para basılmadan üretim artırılırsa malların değeri düşer (deflasyon) ve üretim tesisleri birer birer kapanır. Ama bir yandan üretim teşvik edilirken, bir yandan da para basarak emisyon genişletilirse, hem üretim hem de tüketim artar ve ülke insanı zenginleşir.
Bu sistemde devletin emisyon hacmini genişletip (para basıp) sosyal projeler (vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı gibi uygulamalar) ile, özellikle dar gelirli bireylerin bütçelerine katkıda bulunarak tüketim ile üretimi dengelemek için piyasalara müdahale etmesi gerekir. Milli Ekonomi Modeli’nde devlet sadece alan el değil, aldığından daha fazlasını verebilme kudretinde olan iradedir.
Kapitalist anlayışlar ise devleti, global sermayenin faizle sattığı parasını koruyan ve faiz gelirlerini karşılamak için halkından vergi toplayan bir irade konumuna getirmiştir. Oysa Milli Ekonomi Modeli’nde devlet, vatandaşının emeğini yine halkına hizmet olarak sunan iradedir. Sadece halkından topladığı vergileri değil, aynı zamanda emisyondan elde ettiği senyoraj gelirini de halkına hizmet olarak aktaracağı için, “alan değil, veren el” konumunda bir devlet anlayışı Milli Ekonomi Modeli ile hayata geçirilmektedir.
2. Milli Ekonomi Modelinde Kaynaklar: SenyorajGeliri ve Doğal Kaynaklar
a. Senyoraj Geliri
Senyoraj, “paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki farktır.”Örneğin; 100 TL’lik bir banknot bastınız ve basılan kâğıdın maliyeti 10 kuruş. Aradaki fark olan 99 TL 90 kuruş devletin senyoraj geliridir. Bu farkın devletin kasasına gelir olarak girmesiyle devlet, vergi gelirlerinin dışında ciddi bir gelir daha elde eder.Senyoraj geliri devletlerin hükümranlık hakkını ifa¬de eder. Devletler coğrafyalarında elde edilen hizmet ve üretim karşılığında senyoraj geliri elde etme hakkı¬na sahiptir. Elde ettikleri bu kârı vatandaşına hizmet olarak kamu harcamalarında kullanır.
Globalleşme adına merkez bankalarına senyoraj geliri elde etme hakkına yasak getirilen dev¬letler, üretimlerinin karşılığı kendi paralarını pi¬yasaya sürmek yerine, piyasadaki para talebini faizle alınan yabancı para ile karşılamaktadırlar. Globalleşme, bu suretle devletlerin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yabancı güçlere aktarıl¬ması demektir.
Globalleşmenin bir ayağı özelleştirme, bir diğer ayağı ise senyoraj gelirine getirilen yasaktır.Ülkelerin, özelleştirme ile sahip olduğu yeraltı kaynakları, en önemli kamu iktisadi teşekkülleri ve getirilen yasakla da senyoraj gelirleri global serma¬ye sahiplerine aktarılmaktadır.(KAYDİ PARA ÖRNEĞİ)
Gelişmiş ülkeler, IMF ve Dünya Bankası kana¬lı ile gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları¬na emisyon yasağı getirip devletlerin senyoraj gelirinden mahrum kalmalarına sebep olarak, piyasalardaki emisyon açığı (para noksanlığı)dövizle kapatıldığı için, bu devletlerin gelirlerini kendilerine transfer etmişlerdir.Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarını bağımsızlaştırarak senyoraj geliri elde etmelerine ya¬sak getirilmesi, bu ülkelerin sömürülmesi demektir.Bir devlet, kapitalist sistem yöneticilerinin isteklerini ye¬rine getirmeye hazırsa, o devletin de onayıyla mer¬kez bankası bağımsız yapılır. Asıl “senyoraj” geliri¬ni, gelişmiş ülkelerinbankaları elde eder. Ülkemizde durum maalesef böyledir. (YAMAN TÖRÜNER’İN SÖZÜ)
Modelimiz¬de devlet borçlanmayacak, senyoraj hakkını kul¬lanarak emisyonunu genişletecek; yani kendi in¬sanının emek ve üretiminin karşılığı olan parayı kendisi basacaktır. Bu senyoraj geliri, ev kadınla¬rına maaş olarak, çiftçiye – köylüye faizsiz kredi olarak, esnafa yine kredi olarak verilecektir. Bu şekilde;
1) Üretim tetiklenecek,
2) Eksik kalan tüketim devreye konacaktır.
Senyoraj geliri, sosyal devlet projesinde tüketicinin tetikleyicisi olacaktır. Şöyle ki, senyoraj geliri maaş o¬larak halka verildiği zaman işçi-memur-köylü-çiftçi, yani tüketici sınıfın tüketim kabiliyeti artacaktır.Buna mukabil üretici de, talep olduğu için daha çok üretecektir. Bu iki unsur emme-basma tulumba gibi birbirini harekete geçirecek ve ekonomide isteni¬len denge elde edilebilecektir.
b. Doğal Kaynaklar
Türkiye üretim yapılabilecek nitelik ve nicelikteki 50 çeşit maden türüyle, maden rezervleri bakımından belki de dünyanın en zengin ülkesidir. Ülkemizdeki madenlerin değerinin 3 katrilyon Dolar olduğu hesaplanmaktadır. Bu kaynakların birkaç milyar dolar karşılığı küresel güçlere devredildiği düşünüldüğünde, ülkemizin nasıl bir kuşatma ile karşı karşıya olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Shell firmasında 20 yıl genel müdürlük yapmış olan AntonyRobinson’un dediği gibi, “Bütün Amerikan petrol şirketleri bilir ki, yapılan araştırmalar Türkiye’nin bir petrol denizi üzerinde olduğunu gösteriyor.” Çekilen uydu fotoğraflarıyla da bu tespit edilmekte, bilhassa 5.000 metreden sonra yoğun petrol yatakları görülmektedir.
Bağımsız Türkiye Partisi iktidarında devlet,uzmanlar ile yurdun her bölgesinde rezerv tespiti yapacak ve bir senetle imza altına alacaktır. Bu senet Hazine’nin kasasına konularak, Merkez Bankası tarafından senette yazılı tutar karşılığı para basılabilecektir.
3. Milli Paralarla Ticaret
Bilindiği gibi dış ticarette devletler için asıl olan, mal ve hizmetin satımı değildir. Asıl hedef, devletin kendi mal ve hizmetine olan talepten yola çıkarak milli paralarının geçerli olduğu alanı büyütmek ve bu milli paralarını dış topraklarda geçerli (konvertibl) yapmaktır.
Bu nedenle ülkeler, ihracat yaparken karşılığında kendi paralarını isterler. Oysa başta ülkemiz olmak üzere, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ihracat yapılırken, kendi paraları yerine dolar veya euro kabul edilmektedir. Bu durumun adına artık ticaret değil, yerli kaynakların başka ülkelere aktarılması denir.
Anlattıklarımızı örneklersek; ABD’nin bizden buğday talep ettiğini kabul edelim. Eğer bunun karşılığında TL istersek, ABD bu TL’yi temin etmek için cari fiyatlarla bize mal satmak zorundadır. Bu mal, mesela bilgisayar olsun. Bilgisayar karşılığında 1000 TL alan ABD, bu 1000 TL’yi bize vererek bir ton buğdayı alır. Sonuçta Türkiye bilgisayarını elde ederken, ABD de buğdayı alır.
ABD’nin buğday karşılığında bize 1000 dolar verdiğini kabul edelim. Biz de bu parayı Merkez Bankası’nın kasasında veya emisyon olarak piyasada tuttuğumuz varsayalım. O zaman ABD, kendisine baskı masrafı dışında hiçbir maliyeti olmayan kağıt ile buğdayımızı elde ederken; gelirimizi, kendisine transfer edecektir. Ülkemizde yaşanan durum budur.
ABD’nin yılda 600 milyar dolar açık vermesine rağmen, halen ayakta kalmasının sebebi ithalatını kendi parası ile yapmasıdır. Bir ülke, ihraç ettiği mallarının karşılığında kendi milli parasını talep etmez, örneğin Dolar alırsa ve o Dolar emisyon olarak iç piyasada dolaşırsa; o taktirde verilen ürünün karşılığında gerçekte ABD’nin karşılıksız Doları alınmış demektir ki bunun adı da olsa olsa sömürülmektir. (MAHFİ EĞİLMEZİN YANILGISI)
4. Sosyal Devlet Milli Devlet Uygulamaları
a. Sosyal Uygulamalar
Sosyal Devlet’in önemli bir uygulaması sosyal desteklerdir. Bu kapsamda devlet;
• KOBİ’lere, sanayiciye, küçük esnafa proje mukabili faizsiz kredilerle iş ve yatırım imkanı sağlayacak ve toplumu “üretici toplum”a dönüştürecek,
• Tarım kesimine, çiftçiye avans ve faizsiz üretim desteği verecek,
• Ayrım yapmaksızın bütün vatandaşlarına “vatandaşlık maaşı” verecek,
• Asgari ücreti yoksulluk sınırının üstünde belirleyecek ve belli yıllık gelirin altında kalan gruplardan vergi almayacak,
• Ev hanımlarına emeklilik hakkı ve doğum yapan her anneye de ikramiye sunacak, çocuk maaşı verecek,
• Gençleri uzun vadeli faizsiz kredilerle evlendirecek ve kimsesiz yaşlılara maaş bağlayacak,
• İsteyen tüm lise mezunlarını sınavsız üniversiteye alacak ve burs sağlayacak,
• Evi olmayanları uzun vadeli faizsiz kredilerle ev sahibi yapacak,
• Şehit yakınları, dul ve yetimlere sahip çıkarken; emeklilerin maaş kesintilerini kaldırarak onların yüzünü güldürecektir.
Böylece gelir milletin tamamı arasında adil bir şekilde paylaştırılacaktır.Milli Devlet, gerçek Sosyal Devlet’tir. Çünkü, sadece belli menfaat gruplarını değil, toplumun her kesimini gözetmektedir. Bu anlayışta her üretim kademesindeki vatandaşının sosyal hakları, ücretleri ve tüm menfaatleri devlet garantisindedir.
Bu manada Sosyal Devlet demek “gerçek özgürlükler devleti” demektir.
b. Tarım ve Ormancılık Uygulamaları
• Tarım kesimi desteklenecek; devlet ekonomiye müdahil olarak hem tüketici, hem de üretici kimliği ile piyasalarda bulunacaktır.
• Çiftçiden, planlı ve sürekli üretime katıldığı sürece vergi alınmayacak ve ürün alım garantisiyle doğrudan desteklenecektir.
• Toprağı olmayan köylüye, üretim yapılması şartıyla toprak verilerek üretime katılması sağlanacaktır.
• Devlet tarafından ürünün tahmini bedelinin yüzde ellisi üreticiye avans olarak hasattan altı ay önce peşin olarak ödenecektir.
• Kuraklık, don, sel gibi doğal afetlere karşı, ürün sigorta sistemi, getirilerek üreticilerin zararları karşılanacaktır.
• Stratejik öneme sahip tarım sektöründe yerli üretim, ithal ürünlere karşı gümrük duvarları yoluyla korunacaktır.Tarım ürünlerine IMF ve Dünya Bankası dayatmasıyla getirilen tahditler tamamen kaldırılacak, yerli üretimin arttırılması teşvik edilecektir.
• Çiftçiye devlet tarafından tohum, fidan, gübre ve ilaç konularında yardım edilecektir. Çiftçilere sosyal güvenlik ve emeklilik hakkı sağlanacaktır.
• Hükümet, bizzat pazarlama hususunda üreticilerimize öncülük edecektir. Dünyanın her yerinde pazar bulacaktır. Çiftçinin pazar problemi olmayacaktır.
• Ülkemizdeki tarıma uygun arazilerin dökümü çıkarılacak, iklim ve toprak özelliklerine göre uygun tarımsal ürün grupları belirlenecektir.
• Türkiye’de tarım alternatifsizdir. Onun için tarım ürünlerine alternatif aramak yerine, tarıma dayalı sanayinin kurulması teşvik edilecektir. Bu amaçla devlet tarıma dayalı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere proje mukabili sıfır faizli kredi verecek, gerekirse geri ödemesi üretim olarak alınabilecektir.
• Tarım tek başına bir sektör olarak değil, tarıma dayalı ilgili sanayi dalları ile bir bütün olarak alınacaktır. Bu amaç doğrultusunda tarım ürünlerinin son mamul haline getirilmesi için entegre sanayi kuruluşları teşvik edilecektir.
• Sanayinin hammaddesi olan tarım ürünlerinin “Dar Bölge Kalkınma Modeli”yle, ilgili sanayi kollarıyla entegrasyonu sağlanacaktır. Tarımsal üretim merkezlerine, -maliyetleri azaltmak için- ucuz taşıma aracı olan demiryolları hatları çekilerek etkin kullanımı sağlanacaktır.
• Coğrafya, iklim, nüfus ile iç ve dış piyasa dengeleri göz önünde tutularak, tarım sektörünün üretim, miktar, çeşit, nitelik planlamaları ve AR-GE çalışmaları yapılacaktır. Atatürk’ün öncülüğünü yaptığı örnek tarım üretme çiftliklerinde modern tarım teknikleri ve ürün geliştirme yöntemleriyle çiftçiye örnek olacak çalışmalar yapılacaktır.
• Sanayileşme ve şehirleşmenin tarım arazilerini yok etmesi önlenecektir.
• Çiftçinin kooperatifleşerek güç birliği yapması desteklenecektir. Kooperatiflere tarımsal alet ve makine desteği verilecektir. Üretici ile tüketici arasındaki zincir kısaltılarak üreticiye yüksek gelir, tüketiciye ucuz ürün sağlanacaktır. Kooperatiflerden bu amaçla istifade edilerek, hal yasası tekrar gözden geçirilecektir.
• Erozyon ve toprak kaybına karşı etkin önlemler alınacaktır. Yerli gübre üretimine destek verilecektir.
• Stratejik komşularımızla (Orta Asya, Orta­doğu) tarım ihracatına daha fazla önem verilecektir.
• Minimum su sarfiyatıyla, yüksek ürün miktarı ve kalite sağlayan modern tarım teknolojileri (damıtma sistemi, hidrofilik katkı maddeleri) yaygınlaştırılacaktır. Jeotermal enerji ve güneş enerjisinden istifade edebilen bölgelerde seracılık yaygınlaştırılarak, her mevsim tarım üretimi yapılması sağlanacaktır.
• Yeni su kaynakları bulunarak, tarımın hizmetine sunulacaktır
• Hayvancılığın temel girdi kalemlerinden olan yem ihtiyacının sağlanabilmesi amacıyla, ilgili tarım ürünlerinin yeterli miktarda üretimi teşvik edilecektir.
Milli Ekonomi Modeli’nde ormancılık ve ona bağlı sanayi kolları da tarımsal ürünlerde olduğu gibi desteklenecektir. Orman topraktan yetişen ve dışarıdan herhangi bir şey ithal etmeden katma değer üreteceğimiz bir alandır. Tarım ürünleri gibi ele alınıp desteklenecektir.
c. Hayvancılık ve Balıkçılık Uygulamaları
Milli Ekonomi Modeli tarım kesimindeki bakış açısını hayvancılık alanında da korumaktadır. Bugün yanlış politikalar ile bitme noktasına getirilen hayvancılığın yeniden ayağa kaldırılması için öncelikle üreticiye sıfır faizli kredi verilerek gerek yem desteği, gerekse yüksek fiyat alım garantisi ile hayvancılık sektörü desteklenecektir.
Devlet bir taraftan hayvancılığın gelişmesi için üreticiye sıfır faizli kredi vererek finansal problemleri aşacak, diğer taraftan gerekli olan teknik bilgi ve teknolojiyi üreticisi ile buluşturulacaktır. Fiyatların belirlenmesine devlet müdahale ederek etkin rol alacaktır.
Üretim teşvikleri, sigortalar ve ıslah çalışmaları yapılacaktır. İthalatasınırlamalar getirilecek, kaçak et girişlerinin önü kesilecektir. Yerli üretici hem yurt içinde, hem yurt dışında desteklenecektir.
Nüfus artışı, aşırı ve bilinçsiz avcılık ve çevresel olumsuz etkenler maalesef doğal balık kaynaklarının hızla azalmasına, hatta bazı türlerin neslinin tükenmesi riskine yol açmıştır. Gelinen bu noktadan sonra doğal balık stokların giderek azalması ile ortaya çıkan açığın ancak kültür balıkçılığı ile kapatılabileceği yine uzmanlarca belirtilen önemli bir husustur.
Günümüzde dünya su ürünleri üretiminin yaklaşık % 40’lık kısmı yetiştiricilikle eldeedilmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre, önümüzdeki yıllarda su ürünlerine olanyatırımın daha da genişleyerek artacağı, 2030 yılında yetiştiricilik yoluyla elde edilen su ürünleri miktarının avcılıkla elde edilen su ürünleri miktarına eşit olacağı ve uzun vadede yetiştiricilik sektörünün avcılık sektörünü geçeceği tahmin edilmektedir.
Bu da dünyadaki denizlerin ve iç suların önemini her geçen gün artırmakta ve su ürünleriyetiştiriciliğini geleceğin sektörü olarak göstermektedir. Ancak, sürdürülebilirlik için çevreselaçıdan alınacak tedbirlerle su kaynaklarının korunması ve planlı kullanımı önemli ve gereklidir. FAO yetkililerince, son on yılda dünya çapında en çok gelişen gıda üretim sektörünün su ürünleriyetiştiricilik sektörü olduğu belirtilmiştir.
Türkiye balıkçılık sektörüne gereken önemi vererek bu pazardan çok ciddi gelir elde edebilir.Burada ihtiyaç duyulan finansman desteği devlet tarafından sağlanırken, yasal düzenlemeler, soğuk hava depoları, ucuz mazot desteği ile balıkçılık sektörü desteklenecek ve deniz ürünlerine dayalı sanayi de bu kapsamda ele alınacaktır.
ç. Madencilik Uygulamaları
• Ülkemizde maden kullanımına dayalı sektörlergeliştirilecek ve sanayinin ihtiyaç duyduğu hammaddeler uygun fiyatlarla bu sektörlere verilecektir.
• Madencilik sektörü ile sanayi sektörü arasındakibağlar geliştirilecektir.
• Farklı sektörlerin ihtiyaç duyduğu hammaddelerin aramaları yapılarak rezervleri belirlenecektir.
• Kalite iyileştirilmesi gereken ürünler için gerekli teknolojik araştırmalar yapılarak bu tesislerin kurulmasına öncelik verilecek ve ihtiyaçları doğrultusunda üretim hedefleri belirlenecektir.
• Madenlerimizin ham olarak ucuza satılması yerine, işlenerek kullanılması veya ihtiyaç fazlasının uygun fiyatlara ihraç edilmesi hedeflenecektir.
• Ve her şeyden önemlisi,yabancılara verilmiş olan tüm maden arama ruhsatları, bedelleri ödenerek iptal edilecek ve bu kaynaklar devlet-millet ortaklığı ile kurulacak şirketler tarafından çıkartılacak ve işletilecektir.
d. Enerji Uygulamaları
Şüphesiz enerji kaynakları denince ilk önce petrol ve doğalgaz gündeme gelmektedir. Ayrıca artan enerji ihtiyacını giderebilmek için yeni kaynak arayışları devam etmektedir. Nitekim geçmişte nükleer enerji kullanımından söz edilmezken, bugün bazı ülkeler enerji ihtiyacının belli bir kısmını nükleer enerjiden elde eder hale gelmiştir.
Günümüzdeki alternatif enerji kaynakları; güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, biomas enerji, akıntı enerjisi, dalga enerjisi, yakıt hücreleridir.
Ülkemizde bu kaynaklardan enerji elde etme imkânı fazlasıyla mevcuttur. Enerji alanında da kaynaklar madencilik sektöründe olduğu şekilde devlet-millet ortaklığıyla işletilecektir.
Söz konusu enerji yatırımlarının gerçekleşmesi için gereken 1,5 yılın sonunda, elektrik ve su ücretsiz olarak halka sunulacaktır.
5. Sonuç
Milli Ekonomi Modeli’nde para sadece milli merkez bankası üzerinden maliyetsiz olarak piyasalara arz edilecektir. Böylece üretimin ve tüketimin ö¬nü açılırken piyasaların kontrolü devletin elinde olacaktır.
Milli Ekonomi Modelinin uygulanacağı Sosyal Devlet/Milli Devlet modeli de, uygulanacak programlarla, paranın toplumun kesimleri ve sektörleri arasında dengeli dağılımını sağlayacak ve uygun programlarla, hem gelişmeyi hem de toplumsal adaleti sağlayacaktır.
Atatürk’ün yıllar önce yaptığı gibi, yabancılara satılan tüm tesis, işletme, fabrika ve araziler bedelleri ödenerek geri alınacak ve milletimizin kullanımına sunulacaktır.
Bu model, 2005 yılından itibaren çok sayıda uluslararası sempozyum ve kongrelerle tanıtılmıştır. 500’den fazla yerli ve yabancı bilim adamının incelediği model, önce kısmen denenmiş, 27Şubat 2013 tarihinde Rusya Parlamentosunun alt kanadı olan DUMA’da 5 saate yakın bir sunumun ardından, Rusya tarafından modelin tamamı uygulanmaya başlanmıştır. Bugün, BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) başta olmak üzere, birçok dünya ülkesi tarafından uygulanmakta ve dünya genelinde 4 milyardan fazla insan, bu modelden faydalanmaktadır.
Sonuç olarak; Milli Ekonomi Modeli, emeğe ve üretene saygınlık kazandırarak paradan para kazanma ve kolay yoldan zengin olmaya çalışma gibi hastalıkları ortadan kaldıracak, toplumsal adaleti sağlayacak ve sadece ülkemizi değil, dünya insanlığını da refaha kavuşturacaktır.